ERAKİR

Masonluk

Masonluk, kökleri her ne kadar 16. yüzyılın sonu ve 17. yüzyılın başlarına kadar dayanıyor olsa da, 24 Haziran 1717 tarihinde Londra’da bir araya gelen dört locanın girişimiyle Londra Büyük Locası’nın kurulması ile başlar. Masonlara göre masonluk akılcılık, bilimsellik ve insanlığın oluşumundan bu yana ortaya çıkarak, insanlığın gelişimine ve bilgi birikimlerine katkıda bulunmuş bir kültür ve fikir üst yapı kurumudur. Ezoterik ve sadece üyelerine açık olan örgüttür. Dünyanın birçok ülkelerinde 5 milyon üyesi ile değişik biçimlerde mevcuttur. Sadece İngiltere, İskoçya ve İrlanda’da 480,000; Amerika Birleşik Devletleri’nde ise 2 milyondan biraz daha az üyesi bulunmaktadır. Masonluğun değişik kolları, arasında Masonluğun yapısal bir kuralı olarak duyurulan üstün bir yaratıcıya inanmanın da bulunduğu bazı moral ve metafizik idealleri paylaşırlar.Masonluğun Gönye ve Pergel’in ortasında yer alan G harfinden oluşan geleneksel amblemi

Tarihi

Masonluğun ilk dönemlerdeki gelişimi biraz tartışmalı bir konudur ve tahminlere dayanmaktadır. İskoçya’da ilk Mason localarının 16. yüzyıl başlarında var olduğunu söyleyebilmek için kanıtlar bulunmaktadır, ve İngiltere’de 17. yüzyılın ortalarında var olduklarına dair kesin kaynaklar mevcuttur.Masonik Elyazması isimli şiir yaklaşık 1390 yılına tarihlenmiştir ve en eski masonik belge olarak bilinmektedir.

İlk Büyük Loca(İngilizce:Grand Lodge of England), Londra’nın daha önceden faal olan dört locası akşam yemeği için bir araya geldiği 24 Haziran 1717 tarihinde kurulmuştu. Bu yapı, çoğu İngiliz Localarının katıldığı bir düzenleyici organa dönüştü. Ancak birkaç loca, yeni yapının bazı modernleştirmeleri tasvip etmesi ve Üçüncü Derece’nin oluşturulması gibi bazı kararlar almasına gücenerek 17 Temmuz 1717 tarihinde “İngiltere’nin Kadim Büyük Locası (Antient Grand Lodge of England-GLE)” isimli rakip büyük locayı kurdular. İki rakip Büyük Loca, 25 Kasım 1813 tarihinde “İngiltere’nin Birleşik Büyük Locası (İngilizce:United Grand Lodge of England-UGLE)” adı altında birleşinceye kadar “Modernler” (GLE) ve “Gelenekçiler(İngilizce:Atiens-Ancients)” diye anılan iki loca üstünlük için birbirlerine hasım oldular.

 

GLE’yi kuran Londra Locasının Merkezi

İrlanda ve İskoçya’nın Büyük Locası 1725 ve 1736 yıllarında ardısıra kuruldu. Masonluk 1730′lu yıllanda Gelenekçiler ve Modernler tarafından Kuzey Amerika’daki İngiliz Kolonilerine ithal edildi ayrıca İrlanda ve İskoçya Büyük Locaları pekçok bölgesel büyük localar altında organize olan kardeş localar kurdu. Amerikan Devrimi’nden sonra bağımsız ABD Büyük Locaları eyaletlerde kendilerini oluşturdular.

Felsefe

Masonlar arasında ortak bir felsefi tutum ve dünya ülküsünden söz etmek mümkündür. Masonlara göre masonluk: Bütün insanlar arasında, sevgi, hoşgörü ve kardeşliğin kurulmasını hedefleyen ve çalışmalarını hakikatin araştırılması yolunda yoğunlaştırmış bir fikir üst yapı kurumudur. Masonlara göre, bir masonun amacı her bakımdan gelişmiş, ideal bir insan olmaktır. Bu doğrultu da masonik felsefe, daha iyi bir birey olmaya odaklanmıştır. Öyle ki masonlukta, kötü bir bireyi iyi bir birey haline getirme uğraşı söz konusu değildir. Nitekim masonlara göre, masonluk bir tekâmül sürecidir. Masonlar kendi aralarında kardeşliklerini ve bağlılıklarını dile getirmek amaçlı, birbirlerine karşı birader ya da kardeş olarak hitap ederler. Bununla beraber yine kendi aralarında mesaj niteliği taşıyan birtakım mottolar da kullanırlar. Bu mottolardan biri olan: “Audi, vide, tace” yani dinle, gör ve ketum ol anlamına gelen Latince motto, masonların genel yaşam biçimlerini şekillendiren tavrı özetlemektedir. Masonlar arasında; dinlemek, görmek yolunda bir adım olarak kabul edilmekte ve bu eylem neticesinde kişi yaşam üzerine düşünüp gerçeği kendi içinde aramaya başlamasının gerekliliği vurgulanmaktadır. Masonlar arasında sık kullanılan bir diğer motto olan V.i.t.r.i.o.l. de ise yine aynı şekilde insanın içine bâtın bir yolculuğa çıkıp, kendi ve evren üzerine derin bir düşünceye sevk edilmesi gerektiği anlatılmaktadır. Masonlar benzer bir düşünce sevkini, aralarına yeni katılan adayı bir gün boyunca sadece bir mumun yandığı ve bir kitap ile kuru kafanın bulunduğu karanlık bir odada ölüm ve yaşam üzerine düşündürmek amacıyla yalnız bıraktıkları mason adayına karşı gerçekleştirirler. Masonlukta genel olarak tanrıya Evrenin Ulu Mimarı denmesi, evrenin sistematik ve nizami bir şekilde ilerlediğini belirtmeyi amaçlar.Ancak Skoç riti masonlarının aksine Fransız riti’nden olan Özgür Masonlar bir tanrı arayışını ve dogmatik gördükleri birtakım görüşleri kabul etmez ve sadece bilimselliğin ışığında yaşadıklarını ifade ederler. Masonlar aralarında sıkça kullandıkları ışık sözcüğü ise farkındalığa vesile olan aydınlığın asıl kaynağı olarak ele alınır. Sonuç olarak masonlar, masonluğu dogmatiklikten uzak, akıl ve bilimin öncülüğünde belli erdem değerleri ile ideal insana giden tekâmül yolu ve de yetkinleşme sanatı olarak tanımlamaktadırlar.

Operatif Masonluk

Masonluk, Ortaçağ’daki ve Rönesans’taki zanaat örgütünün değişik bir biçimde devamı olarak ortaya çıkmaktadır. Operatif masonluk, duvarcılık mesleğini beden çalışmasıyla ve elle yapılan zanaatkarların kurmuş olduğu meslek birliklerinden ortaya çıkmıştır. Ortaçağ’da katedral ve kiliseleri inşa eden duvarcı ustalarına mason diye hitap edilmiştir. Bu zanaatkarların mesleki sırları saklamaları için aralarında kullandıkları sembolik anlamlar taşıyan kelimeler ve rumuzlar olmuştur. Aynı zamanda Tanrı’nın evini inşa ettikleri için halk ve din görevlileri arasında masonlar yani duvarcı işçileri kutsal olarak kabul edilmişlerdir. Operatif masonlar toplandıkları loncalarda çalışmalar yapıyorlardı. Aralarında Çırak, Kalfa ve Usta olarak belirlenmiş, becerilerine ve bilgi birikimlerine göre şekillenen bir derece sistemi mevcut olmuştur.

Şövalye Kökeni

Masonluğun kökleri ile ilgili bir başka çokça tartışılan ve öne sürülen konu ise, Masonların, şövalye kökenli bir topluluk olması ile alakalıdır. Tapınak Şövalyeleri’ne 1307 yılında Vatikan ve Fransa başta olmak üzere çoğu Avrupa krallığı tarafından açılan açık savaşın ardından 1314 yılında İskoçya’nın İngiltere’ye karşı kazandığı Bannockburn zaferinde Tapınak Şövalyeleri’nin kendi kıyafet ve kılıçları ile İskoç kralı Roobert Bruce’un yanında savaştıkları, tüm tarih kitaplarında yerini almış bir gerçektir. Rosslyn Şapeli başta olmak üzere Tapınak Şövalyeleri tarafından yapıldığı bugün net olarak bilinen nice kilise ve kale de, bahsekonu şövalyelerin bu dönemlerde Britanya’daki varlıklarını açıkça göstermektedir.

Yoğunlukla, Avrupa ve ABD’de çalışmalarını sürdüren çok sayıda Masonik rit ise Şövalye Masonluğu denen bir janrı kabul etmişler ve çalışmalarını Masonluğun şövalye kökenleri üzerine sürdürmeyi tercih etmişlerdir. Şövalye Masonluğu doğrultusunda çalışmayan ritlerin bile hemen hemen tamamı şövalyeliğe mutlaka bir atıf yaparlar. Örneğin, Türkiye’de de uygulanan, dünyanın en yaygın riti Skoç Riti’nin yüksek derecelerinin çoğunluğu şövalyelik üzerinedir ve şövalye isimleri taşır. İkinci en yaygın rit olan ve özellikle ABD’de yoğun olarak izlenen York Riti’nin en yüksek derecesinin adı Tapınak Şövalyesi’dir.

Masonların kullandıkları pek çok sembolün şövalyelerden gelmiş olması bir sır değildir. Örneğin, Masonların bazı törenlerinde kullandıkları kılıçlar, gerek şekilleri gerek anlamlarıyla bu geleneği yansıtmakta olan şövalye kılıçlarıdır.

Masonluğun köklerini şövalyelere dayandıran görüşlere göre, kimlikleri ortaya çıkan Tapınakçılar, kendilerine -daha önce kıta Avrupasında olduğu gibi- yönelebilecek saldırılardan korunmak için, duvarcı loncaları kimliğine bürünmüş, sembollerini ve çalışmalarını eski duvarcıların sembolleri ile birleştirmiş ve eski sembollerine bu yönlü anlamlar da yüklemiş, duvarcı kimliği ile kendilerini tanıtmışlar, fakat çalışmalarını ve esas yüzlerini her zaman, hatta sonradan aralarına kabul edilen ve henüz belli bir dereceye gelmemiş olan üyelerinden bile gizli tutmuşlardır. Belki bu yüzdendir ki, günümüzde halen izlenilmeye devam edilen Masonik ritlerde de şövalyeliği esas alan dereceler hep yukarılarda yer alır.

Masonluğun kökenleri ile ilgili konular bugün Masonların dahi kesin olarak görüş birliğine varabildikleri bir konu değildir. Farklı obediyans ve ritler, farklı görüşleri öne sürerler. Bugünkünden çok daha gizli olan geçmişlerinde herhangi bir yazılı kayıt tutulmamış olması bunun en önemli sebebidir. Hür Kabul Edilmiş Masonlar  Locası’nın da dahil olduğu dünya düzenli Masonluğu da, Özgür Büyük Masonlar Locası’nın dahil olduğu obediyanslar da, ritüellerinde Masonluğun köklerini Operatif Masonlara dayandırır, ilk 3 derece ritüellerinde -şövalye yaşam tarzı denebilecek bir anlayışa atıfları saymazsak- şövalyelikten, ismen, bahis açmazlar. Şövalyelik kökleri ile ilgili konular yüksek derecelerde işlenilir.

Bu konuda kimse tarafından reddedilmeyen bir gerçek vardır ki, Masonluğun geçmişinde şövalyeliğin öyle veya böyle bir etkisini yok sayabilmek mümkün değildir ve Masonluk -eğer bütünüyle onlar tarafından kurulmamışsa- Ortaçağın ünlü şövalyelerine çok şey borçludur.

İlk Büyük Loca’nın Kuruluşu

 

İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın amblemi

24 Haziran 1717′de İngiltere’de 4 Loca bir araya gelerek, ilk Büyük Loca’yı, İngiltere Büyük Locası’nı kurdular. Kısa zaman içinde İngiltere’deki diğer Locaların da katılması ile genişlemiş ve 1723 yılında Büyük Loca, geleneksel ve kadim yasalarını derleme görevini Protestan bir Rahip olan James Anderson’a vererek ilk yazılı anayasasını oluşturdu ve Masonluğun, ara vermeden sürdürülecek olan, yazılı tarihi ve ilk yazılı yasaları böylece resmen başlamış oldu. Anderson Anayasası (veya Anderson Yasaları veya Nizamnamesi) adı verilen bu kuralların ana hatlarına, bugün halen dünya düzenli Masonluğunca riayet edilmektedir. Her ne kadar Anderson Anayasası kısa süreli bir anlaşmazlığa yol açmış ve York Locası’nın önderliğinde bir grup İngiltere Büyük Locası’ndan ayrılarak ayrı bir Büyük Loca kurmuş olsa da, ancak 1813 yılında bu iki Büyük Loca tekrar bir araya gelerek, bugün varlığını halen sürdüren ve düzenli Masonluğun ilk Büyük Locası olarak kabul edilen İngiltere Büyük Locası’nı oluşturmuşlardır. Geleneksel olarak, günümüzde de sürdürüldüğü şekliyle, İngiltere Birleşik Büyük Locası Büyük Üstatları kraliyet ailesi ile soylu dük veya lordlar arasından seçilir.

Türkiye’de Masonluk

Ana madde: Hür Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası

Türkiye’de Masonluğun tarihi çok eski zamanlara, 18.yüzyılın sonlarına kadar uzanır. Bu dönemlerde, Osmanlı toprakları üzerinde çok sayıda İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, İskoç ve İrlanda Locasının varlığı bilinmektedir. İlk başlarda sadece yabancılardan oluşan bu localar, zamanla aralarına Türkleri de kabul etmeye başlamışlar ve belirli sayıya ulaşan Türkler kendi Localarını kurmaya başlamışlardır. 1861 yılında Eski ve Kabul Edilmiş Skoç Riti ilkeleri ile çalışmaya başlayan Şûra-î Âlî-i Osmanî (Osmanlı Yüksek Şurası) kurulur ve ilk Hakim Büyük Amirlik görevini Prens Mehmet Abdülhalim Paşa üstlenir. Mithat Paşa  da üyeler arasındadır ve 1876 yılında Sultan Abdülaziz’e karşı, 1908 yılında da Sultan II Abdülhamit’e karşı gerçekleştirilen askeri darbeler bu mason locasında planlanmıştır.

İttihat ve Tarikkatnin iktidara gelmesinden sonra kısa sürede çoğalan bu Türk locaları yeterli sayıya ulaşarak kendi obediyanslarını oluşturmaya başlarlar ve 1909 yılında da, bugün Hür Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası olarak bilinen ilk Türk Büyük Locası’nı kurarlar. Kurucular olarak, tamamı 33. derecede olan Mehmet Talat Bey (Talat Paşa), Mehmet Cavit Bey, Rahmi Bey, Mithat Şükrü Blede, Rıza Tefik Bölükkbaşı, Nesim Mazliyah, Mişel Noradunkyan, David Kohen, Osman Adil, Asim Bey, Mehmet Arif, Fuat Hulusi Demirelli, Mehmet Galip, Hüsayit Cahit Paşa, Osman Talat, Sarım Kibar, Katipzade Sabri,Emanuel Karasu, Mehmet Ali Baba ve Faik Süleyman Paşa isimleri günümüze ulaşmıştır.

1935 yılında Türk Masonları, meclis içerisinde kendileri aleyhine cereyan eden anti-Masonik hareketler üzerine, dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve İsmet İnönü’in özel doktoru Mim Kemal Öke’nin başı çektiği Masonlar, çok yakın oldukları İsmet İnönü ile görüşürler ve sonucunda, derneği bütünüyle kapatma yerine, bu hezeyan geçene kadar çalışmalarına ara vermeyi, Masonik tabir ile uykuya yatmaya karar verirler. Bahse konu, Masonluk karşıtı hareketlerin başını çeken Mahmut Esat Bozkurt’un önceki yıllarda Mason olmak istediği, Necat Locası’na aday olarak önerildiği ve talepnamesini kendisi doldurduğu, fakat yeterli görülmeyerek başvurusunun kabul edilmediği göz önüne alındığında, bu Masonluk karşıtı hareketin sebebi daha net biçimde anlaşılabilecektir.

Uykuya yatma döneminde Masonlar çalışmalarına sadece resmi olarak ara vermişler, kendi aralarında toplanmaya devam etmişlerdir. 1948 yılında, resmen çalışmaya tekrar başlamışlar ve yeni patent numaraları ile yeni Localar kurmaya başlamışlardır.

Türk Masonluğu ise, çeşitli sebeplerle, 1965 yılında ayrılmış ve o güne kadar sadece  Hür Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası var iken, 1966 yılında Özgür Masonlar Büyük Locası da ortaya çıkmıştır. Hür ve Kabul edilmiş Masonlar Büyük Locasından çeşitli sebeplerle ayrılan az sayıdaki Mason, özellikle Tanrı kavramına bakış açısından düzenli Masonlukla temelden bir farklılığa sahip bulunan ve bu yüzden dünya düzenli Masonluğu tarafından dışlanmış bulunan Fransız Riti’ne uygun olarak çalışan Özgür Masonlar Büyük Locası’nı kurmuşlardır. O senede var olan yüksek dereceler ise doğrudan Özgür Masonlar Büyük Locasına bırakılır, ve Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası, Eski ve Kabul Edilmiş Skoç Riti’ne bağlı düzenli yüksek (felsefi) dereceleri yeniden usulüne uygun olarak kurulmasını sağlar ve Türkiye Yüksek Şurası da, tıpkı Büyük Loca gibi, dünya düzenli Yüksek Şuraları tarafından resmen kabul edilen Türk şurası olur. Bugün çalışmalarını Türkiye Fikir ve Kültür Derneği adı ile yürüten düzenli Türkiye Yüksek Şurası’nın kuruluş tarihi 1861 yılına tescillenmiştir.

Türkiye’de düzenli veya düzensiz, tüm Masonik aktivitieler resmi hüviyetle ve yasalara uygun olarak faaliyet göstermektedir. Günümüzde, yaklaşık 14.500 üyesi ile  Hür Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası, veya Türkiye Büyük Locası, Türkiye’nin ilk, en büyük ve tek düzenli Büyük Locasıdır. 6.800 üyeye sahip Özgür Masonlar Büyük Locası ve bu oluşum tarafından kurulan 700 üyeli Kadın Mason Büyük Locası da Mason ismi ile çalışan diğer derneklerdir.

Derece Sistemi

  ERAKİR : UNUTMAYIN DÜŞMANI DAHA İYİ TANIMALIYIZ Kİ ONU DAHA İYİ YOK EDELİM…

 

En üstünde mason simgesi bulunan İnsan Hakları Beyannamesi

Geleneksel dünya düzenli Masonluğu Büyük Locaları, Çırak, Kalfa ve Üstat olmak üzere Masonluğun üç remzi derecesinde çalışırlar. Üstat derecesi, Masonluğun en üst derecesi olarak kabul görür ve Localar da Üstat derecesinin üzerinde herhangi bir derece ne konuşulur ne de bulunur.

Genel olarak 33 dereceli bir sistemin çeşitli tarikat ve cemiyetlere bağlı kimseleri aynı localarda çalıştırmak amacı ile Elias Ashmole’nin düşündüğü kabul edilir. Ashmole, bu sistem içinde, insan düşüncesinin çeşitli dereceleriyle ilgili bilgileri bir gelişim içinde anlatmak, uygulamak amacını gütmüştür. Fakat 33 dereceli sistemi Ashmole’den önce Fransız Masonlarının düşündüğü veDante’nin, düşüncelerinden yararlanarak hazırladığı da Jean Palou gibi bazı masonluk tarihini inceleyenler tarafından ileri sürülmektedir. Derecenin bulucusu kim olursa olsun, gerçek olan bugün için 33 derecenin geniş ölçüde kabul edilmiş olması ve belirli görüşleri ve öğretilere işaret etmesidir. Yalnız Ashmole’nin önerdiği 33 derecenin gruplandırılması ile şimdiki gruplandırma arasında fark vardır. Ashmole, 33 dereceyi dört gruba ayırmıştır. Birinci grup 1-3. dereceleri içerir. Operatif Masonluğun çırak-kalfa-usta derecelerine gelmektedir, ikinci grup, 15 dereceli olacaktır ve geçmişe ait bütün ananeler parça parça açıklanacaktır. Esası Rose-Croixlardan alınmıştır. Üçüncü grup 13 derecelidir ve Templier Şövalyelerinin geleneklerini yansıtmaktadır. Sonuncusu dördüncü grup, Simyagerlerden alınmıştır ve bütün derecelerin sentezini belirtmektedir. Ashmole’nin bu ayrımına karşılık, şimdiki 33 derece 7 kısma ayrılmaktadır.

Türkiye’deki Mason Localarının da kabul ettiği İskoç Ritüeline göre masonluk 33 derece üzerine düzenlenmiş bulunmaktadır. Her derece belirli bir öğretinin temelini oluşturmaktadır ve kendine özgü sembolleri, kutsal kelimeleri, ritüeli ve ikaf töreni vardır.

Masonlukta 33 derece her zaman kabul edilmiş değildir. Eski Operatif masonlar, yalnız çıraklık ve kalfalık arkadaşlık sınıflarını kabul etmişlerdir. Ustalık ise bir derece olmayıp, yalnızca bir yöneticiliktir. Bu yöneticilik, likayat ve ehliyet esaslarına dayanmıştır. Masonluğun fikri çalışmalar durumunu almasından, Londra Büyük Mahfilinin kuruluşundan sonra da, iki derece kabul edilmiştir. Buna karşılık Ramsayın reformcu davranışları ve mükemmel üstatlar mahfili kurmak isteği, dördüncü dereceyi ortaya çıkartmıştır. Bu arada, masonluğun yalnız Hristiyanlık etkisinde kalmadığını göstermek için, o çağda (XVII. yy.) var olan bütün dini ve fikri temayülleri masonluk içinde temsil ettirme endişesi, birdenbire dereceleri 91′e kadar çıkartmıştır. 1758 yılında, II.Frederick (1712-1786), 33′lüler Süprem Konseyi kurmayı ve İskoç ritinin muntazam bir dereceler sistemine kavuşmasını istedi. Sonunda, 1800 yılında, ilk defa bir 33′ler konseyi Charleston’da kuruldu. Bu konseyden yetki alan masonlar, 1804 yılında Fransa’da, 1805′de italya’da, 1813 yılında Kuzey Amerika’da, 1817′de Belçika’da, 1824′te de İrlanda’da, 1829′de İskoçya’da ve 1861′de Türkiye’de, 33′ler konseyi kurmuş ve 33 derece hemen hemen ortak bir derece sistemi olmuştur. Buna rağmen günümüzde, yalnız dört dereceyi uygulayan bazı Alman Ritleri vardır.

Farklı bir dernek hüviyeti altında ve farklı bir yerde toplantılarını gerçekleştiren, 3. derecesinin üzerindeki dereceler için rit adı verilen Masonik yollar ve öğretiler izlenir. Bu ritlere katılmak veya katılmamak Üstat derecesine sahip Masonların kendi isteklerine kalmış bir seçimdir, zorunlu veya yapılması gereken bir yükümlülük değildir. Bu derecelerin çalışmaları, Masonluğun ilk üç derecesinde verilen öğretilerin gizlerine ve sırlarına daha vakıf olabilmek için yapılan araştırmaların yanı sıra yüksek felsefi ve spiritüel çalışmaları da içinde barındırır.

 

“Ateş Evi” olarak bilinen bir Mason Tapınağı. Genellikle Skoç Riti düşüncesine sahip Masonlar için hizmet vermektedir.(washington,D.C ABD, 12 Ocak 2009)

Türkiye’de de takip edilen 33 dereceli Skoç Ritii dünya üzerinde en fazla üyeye sahip olan ve bu yönüyle en fazla tercih edilen felsefi dereceler ritidir. Onu, özellikle ABD’de geniş bir kesimce benimsenen York Riti takip etmektedir.

Dünya üzerinde var olan çeşitli ritler içerisinde 99 dereceli Memfis-Misraim Riti gibi yoğun bir çalışma gerçekleştirenleri var olduğu gibi, tek dereceden oluşan bazı ritler de vardır.

Herhangi bir ritte, dördüncü derece ve yukarısına devam edebilmek için Büyük Loca’ya bağlı olarak çalışan düzenli bir Locada Üstat derecesine sahip olmuş olmanın yanı sıra, bu ana Loca ile ilişkilerinin herhangi bir dönemde düzensiz olmaması ve yükümlülüklerinin aksatılmadan yerine getirilmesi gerekir. Kendi Locasında düzensiz ilan edilen bir üyenin, yüksek derecelerdeki üyeliği de otomatik olarak düşer. Ayrıca bu localarda sadece erkekler ve akraba olmayanlar bulunmaktadır.

Masonluktaki dereceler

1. Derece: Çırak
2. Derece: Kalfa
3. Derece: Usta
4. Derece: Ketum Üstat
5. Derece: Mükemmel Üstat
6. Derece: Sır Kâtibi
7. Derece: Nazır
8. Derece: Bina Emiri
9. Derece: Dokuzlar’ın Seçilmiş Üstadı
10. Derece: Onbeşler’in Seçilmiş Üstadı
11. Derece: Yüce Seçilmiş Şövalye
12. Derece: Üstat Mimar
13. Derece: Solomon Krallığı’nın Şövalyesi
14. Derece: Yüce Üstat (Kutsal Kubbe Büyük Seçilmişi)
15. Derece: Doğu Şövalyesi (Kılıç Şövalyesi)
16. Derece: Kudüs Prensi
17. Derece: Doğu ve Batı Şövalyesi
18. Derece: Salipverdi Şövalyesi (Güllü Haç Şövalyesi)
19. Derece: Büyük Pontif (Yüce İskoçyalı)
20. Derece: Düzenli Locaların Büyük Saygıdeğer Üstadı
21. Derece: Prusya Şövalyesi
22. Derece: Lübnan Prensi (Krali Balta Şövalyesi)
23. Derece: Sır Sandığı Başkanı
24. Derece: Sır Sandığı Prensi
25. Derece: Tunç Yılan Şövalyesi
26. Derece: İskoçyalı Papaz (İnayet Prensi)
27. Derece: Kudüs Tapınağı’nın Hakim Amiri
28. Derece: Güneş Şövalyesi
29. Derece: Saint Andre Büyük İskoçyalısı
30. Derece: Seçilmiş Büyük Kadoş Şövalyesi
31. Derece: Büyük Müfettiş Kumandan
32. Derece: Kutsal Sır Yüce Prensi
33. Derece: Hâkim Büyük Genel Müfettiş

Erakir

 

DECCÂL

 

 

Kıyamete yakın bir dönemde çıkıp İslâm dinini ve ümmetini ifsad edip kötülüklere sürükleyecek olan ve aynı zamanda kıyametin alametlerinden sayılan biri.

 

Deccâl, “decl”in mübâlağa siğası olup “çok yalancı, aldatıcı, hilekâr” manasına gelmektedir. O “Bu ümmetin âhir zamanında çıkacak Yahûdîlerden biri olup ilâhlık iddia edecektir.” Yalancı olduğundan kendisine bu isim verilmiştir. (İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, Beyrut 1389, I, 948).

 

Deccal, aldatıcı ve yalancı özelliği ile, çok eski batıl dinlerde de varlığı kabul edilmiş olup ilk olarak Zerdüşt dininde görülmüştür.

 

Kur’ân-ı Kerim’de Deccâl’den bahsedilmez. Ancak sahih hadis. kitaplarında Deccâl’le ilgili pek çok rivayet vardır. Hz. Peygamber (s.a.s.), bir hadislerinde: “Şüphesiz on alâmet zuhur etmedikçe kıyamet kopmayacaktır.” Doğuda, Batıda ve Arap yarımadasında birer yerin batması: Duman*; Deccâl; Dâbbetü’l-arz ; Ye’cûc ve Me’cuc*; güneşin battığı yerden doğması ve Aden toprağının sonundan (Yemen’den) bir ateş çıkarak insanları haşrolacakları yere sürmesi” buyurmuştur. (Müslim, Fiten, 39, 40, 128, 129; Ebû Dâvûd, Melâhim, 12; Tirmizî, Fiten, 21; İbn Mâce, Fiten, 25, 28).

 

Deccâl’in çıkması haktır. Deccâl, belli bir şahıs olup, Cenâb-ı Allah onunla, kullarını imtihan edecektir. Deccâl olsun, diğer kıyamet alâmetleri olsun bizim için gaybdır. Bunlar hakkında bilgi edinmemiz ancak nakil (Kur’ân ve hadis)le mümkün olur. Akılla verilebilecek bilgilerin isabet etmeme ihtimali büyüktür. Öteden beri kıyâmet alâmetleriyle ilgili olarak çok te’vîller yapılagelmiştir. Herhangi bir dayanağı olmayan bu te’villerin geçerliliği de yoktur. Ayrıca bunlar, akılla ulaşılamayacak bilgiler olduğundan, yapılacak te’viller, halkı yanlış bilgilendirme vebâline sevk edecektir. Aynı yanılgı ve vebâl bunun için de söz konusudur. Bazıları Deccal’in komünizm olduğunu ileri sürerler. Ancak komünizm bir şahıs değil, bir sistemdir. Halbuki hadis-i şeriflerde Deccâl’in vasıfları sıralanırken, onun, her haliyle bir insan olduğu belirtiliyor. Ancak gözlerinin birinin kör olduğu bildiriliyor. Nitekim bir hadislerinde Hz. Peygamber (s.a.s.); “Hiç bir peygamber yoktur ki ümmetini tek gözlü yalancı (Deccâl)’den uyarmış olmasın. Dikkat edin ki onun bir gözü kördür. Rabbiniz ise tek gözlü değildir. Körün (Deccâl’in) iki gözünün arasında KFR (kâfir) yazılmış olacaktır” buyurdular. (Buhârî, Fiten, 26; Müslim, Fiten, 101; Tirmizî, Fiten, 56)

 

Hz. Peygamber (s.a.s.) bu hadisleriyle Deccâl’in bazı vasıflarını haber veriyor. Buna göre Deccâl, bir gözü kör olan bir insandır. Hz. Peygamber de ümmetini Deccâl’e karşı uyarmıştır. Zira Deccâl, bazı harikalar gösterecek ve tanrı olduğunu iddia edecektir. İmansızlarla, bazı zayıf imanlılar, ona kanacaktır. İmanı kuvvetli olanlar ise kanmayacaklardır.

 

Dünya, imtihan yeridir. İnsanlar bu dünyada imtihana tabi tutulmaktadırlar. Deccâl da bir imtihan vesilesidir. Allah’ın kendisine verdiği güçle birtakım hârikalar gösterecektir. Deccâl’in göstereceği hârikalara “istidrâc” denir. İstidrâc, “inançsız ve şerîr kimselerin arzularına uygun olarak gösterdikleri hârikalara” denir.

 

İlâhlık iddia eden Deccâl, istidrâc türünden hârikalar gösterecek ve neticede bazı zayıf inançlılar buna aldanacak, imanı kuvvetli olanlar ise kanmayacaklardır. Zira insanlar çok iyi bilirler ki, ilah doğmaz, yemez, içmez, acıkmaz, susamaz, dünyada insanlar tarafından görülmez. Halbuki Deccâl ise bir insandır, üstelik eksik yani kör bir insan ve hatta kendi gözünü iyileştirmekten aciz bir yaratıktır. İşte insanlar, akıllarıyla bunları bilebilecekleri için Deccâl ve benzerlerinin istidrâc göstermeleri mümkinattandır. Müseylemetü’l-kezzâb gibi peygamberlik iddia edenler ise “ihânet” türünden hârikalar gösterebilirler. Yani isteklerinin zıddı gerçekleşerek rezil olurlar. İstedikleri yönde harika gösterseler; yalancı peygamberle gerçeğini halk ayırt edemez. Ve bu, halkın sapmasına sebep olacağından caiz değildir. İnsandan peygamber olur ama ilah olamaz. Hz. Peygamber (s.a.s.), “Dikkat edin Deccâl’in sağ gözü kördür. Rabbiniz ise tek gözlü değildir” diye ümmetini bu konuda uyararak Deccâl’in harikalarına aldanmalarını önlemiştir. Hadislerde Deccâl’in iki gözü arasında KFR (kâfir) yazılacağı ve bunun herkes tarafından okunacağının bildirilmiş olduğunu ifade ettik. (Müslim, Fiten,102, 103,105). Deccâl, müminler için çok büyük bir fitne olduğundan, bütün peygamberler ümmetlerini Deccâl’e karşı uyarmışlardır. (Buhârî, Fiten, 26; Müslim, Fiten, 101).

 

Yine hadislerde bildirildiğine göre Deccâl, Medine’ye giremeyecektir. Zira, Deccâl çıktığı zaman Medine’nin yedi kapısı olacaktır ve her kapıda iki melek bekçilik yaparak Deccâl’i Medine’ye sokmayacaktır. (Buhârî, Fiten, 26; Müslim, Fiten, 112).

 

Deccâl, Medine’nin dışındaki bazı işlenmedik tarlalara kadar gelecek, o günün en hayırlı insanı çıkıp Deccâl’e, “Şehadet ederim ki sen, bize Rasûlullah’ın sözünü ettiği Deccâl’sin” diyecektir. Deccâl de yanındakilere, “Ne dersiniz, bu adamı öldürsem, sonra diriltsem şüphe eder misiniz?” diye soracak, oradakiler de “hayır” diyecekler. Bunun üzerine Deccâl onu öldürecek, sonra diriltecek. Dirilttiği adam o anda: “Vallâhi senin hakkında hiçbir zaman şimdikinden daha basiretli etli olmamışımdır” şeklinde cevap verecektir. Deccâl onu tekrar öldürmek isteyecek ama buna gücü yetmeyecektir. Bu şahsın Hızır (a.s.) olduğu söylenir. (Buhârî, Fiten, 27; Müslim, Fiten, 112) Yine Hz. Peygamber, Deccâl’in aldatmacasına karşı da ümmetini şöyle uyarmıştır: “Ben, Deccâl’in beraberinde olan şeyleri pekala biliyorum: Onun beraberinde sudan bir nehir ve ateşten bir nehir olacaktır. Ama ateş gördüğünüz şey sudur. Su gördüğünüz şey ise ateştir. İmdi sizden kim buna erişir de su içmek isterse, ateş gördüğünden içsin. Çünkü onu su bulacaktır.” (Buhârî, Fiten, 26; Müslim, Fiten, 105-109). Demek ki Deccâl, Allah’ın, insanları imtihan için kıyâmetten önce göndereceği bir sihirbazdır. Cennet’i Cehennem gibi; Cehennem’i Cennet gibi göstermeye çalışarak fitne ve fesada sebep olacaktır. Kehf sûresinin ilk ve son âyetlerini (Deccâl’e karşı) okuyan mümin onun fitnesinden korunmuş olur. (Müslim, Fiten, 110)

 

Deccâl, yeryüzünde kırk gün kalacaktır. Sıkıntıdan dolayı kırk günün birinci günü bir yıl gibi, ikinci günü bir ay gibi, üçüncü günü bir hafta gibi, diğer günleri normal günler gibi gelecektir. (Müslim, Fiten, 110). Deccal’in göstereceği harikalar; rüzgâr estirmek, yağmur yağdırmak, bitki bitirmek vb. birtakım harikalardır.

 

Sonra Cenâb-ı Allah, İsâ (a.s.)’ı Şam’ın doğusundaki Akminareye, iki meleğin kanatlarına elini koymuş olduğu halde indirecek ve İsâ (a.s.) Deccâl’i öldürecektir. (Müslim, Fiten, 110; Tirmizî, Fiten, 62).

 

Deccâl’le ilgili hadis kitaplarında pek çok rivayetler vardır. Bunların sahih, zayıf ve merdûdlarını ayırt eden bir araştırmanın yapılması faydalı olacaktır.

 

Allah, Deccâl’in fitne ve fesadından Ümmet-i Muhammedi korusun.

 

Mert Can Yılmaz.

 
Kuruluş Amacı
 
Bizim Amacımız İnsanları Tehtidlere karşı uyarmak. Sessiz Olmayın Ses Siz Olun demek için burdayız..
Gerçekleri kimse değiştiremez.
Bu site şunlara karşı gelmek için '' Dolandırıcılara, Kötü Örgütlere ve Gerçekleri değiştirmeye çalışanlara..
Facebook Sayfamız
 
https://www.facebook.com/xxtrollmanxx
 
Bugün 5 ziyaretçi (12 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol